Dil öğrenen kişinin mutlaka "sessiz dönem" denilen bir kuluçka yaşaması gerekir.
Dil edinim sürecinde kişi, dile maruz kaldığı doğal ortamda "hissi" olarak dili edinir.
Stephan Krashen'a göre, beyinde ikinci dil öğreniminde kullanılan iki farklı performans sistemi bulunmaktadır; "Doğal Dil Edinme Sistemi" ve "Bilinçli Öğrenme Sistemi".
Doğal dil edinme sistemi, çocukların ana dillerini edindikleri süreçlere benzeyen bilinçaltı bir sürecin ürünüdür. Diğer yandan, bilinçli dil öğrenme sistemi, dil öğrenimi ile ilgili olmayıp daha çok örgün öğretimde kullanılan, bilinçli bilgi aktarımını içerir ve bu sistemde bir dil öğreniminden ziyade, gramer ve dil bilgisi kurallarını formüle etmek, dilin yapısını incelemek gibi bir ‘’dilbilim incelemesi’’ veya ‘’dil değerlendirmesi’’ mevcuttur.
Doğal dil edinimi, dilbilgisi kurallarını bilinçli olarak kullanmanın gerekli olmadığını vurgular ve dil öğrenme sürecinde sıkıcı dilbilgisi alıştırmalarına da ihtiyaç duyulmadığını savunur. Bu süreç, bir çocuğun ana dilini öğrenme sürecine benzer şekilde, sürekli ve çeşitli anlaşılabilir girdilere (konuşma, okuma, dinleme vs.) maruz kalarak gerçekleşir.
Doğal dil ediniminde kişi, dilin yapısal kurallarıyla değil, iletişimdeki anlam ile ilgilenir. Asıl amaç, hedef dilde anlamlı bir iletişim kurmaktır. Dilin yapısını ve kurallarını ise doğal bir şekilde deneyimleyerek ve keşfederek öğrenir.
Bu yaklaşıma göre, doğal dil edinimi kişiyi hedef dilde erken konuşmaya zorlamaz; kişi hazır hissettiğinde üretmesine ve konuşmasına imkan tanır. Bu süreç, çocukların ana dillerini öğrenirken geçirdikleri sürece benzerlik gösterir. Konuşma öncesi dönem; anlayarak duyma, yoğun ve sürekli girdilere maruz kalma ve yoğun sessizlik dönemini (kuluçka dönemi) içerir. Zorlama olmadığı için her birey kendi hazır bulunuşluk seviyesine göre konuşmaya başlar ve dil öğrenimindeki en büyük engellerden biri olan ‘kaygı’ en aza indirilmiş olur.
Bu bilgiler ışığında, doğal dil ediniminin önemini vurgulamak gerekirse, dilin doğal yoldan deneyimlenerek, kişinin hazır olduğunda üretmesine olanak tanıyarak ve zorlamadan öğrenilmesinin, dil öğreniminde daha etkili ve kalıcı sonuçlar doğurabileceği anlaşılır. Bu yaklaşım, öğrenenin bireysel ihtiyaçlarına, hazır bulunuşluk seviyesine ve bireysel öğrenme hızına saygı duyar, böylece dil öğrenme sürecindeki stresi ve endişeyi en aza indirir.